
İNADIM KENDİME
- Nihansu Serter
- 29 Haz
- 1 dakikada okunur
Kalemle kâğıt
bu gece birbirinin boğazına sarılıyor.
Her biri hem cellat,
hem ötekine sızarak
yavaş yavaş kanayan bir yara.
Yazmasam,
belki soluklanacaklar benden.
Ama ben —
ben o rüzgârım şimdi,
savrulmuş bir cümleden doğmuş,
harflerin altına suskunluk mühürleyen,
dili sustukça bağıran bir fırtına.
İnadım kaleme değil.
Kâğıda hiç değil.
Benim inadım,
kendi içimde kıvrılan
diş gıcırdatan o loş hayalete.
Göz göze gelemediğim
ama hep beni izleyen
karanlık aynama.
Yazmak —
bir intihar değil de nedir bazen?
Bir benliğin kendi kendini silmesi,
bir cümlede boğulmak gibi,
bir heceyle yara açmak gibi…
Her yeni satır,
benliğimin altına döşediğim
zamanlı bir bomba.
Ve her patlayışta
biraz daha kendime gömülüyorum,
hiçliğe, içliğe, içime…
Zihnimin arkasında
gözü açık bir başka ben var şimdi.
Ne uykuda o,
ne uyanık —
sadece bakıyor.
İçimin içiymiş meğer bana karşı olan.
Damarlarımda akan o tanıdık sancı
meğer hep bana karşıymış…
Bu nasıl bir yara?
Ne doktor bilir adını,
ne dua.
Bu, evrenin kendi suskunluğuyla açılmış
bir varlık yarası belki.
Bir tür içten içe çürüyüş —
Bir tür direnişin gizli ölümü.
Sormak istiyorum:
Ama bu bir soru mu gerçekten?
Yoksa sonsuzluğa doğru uzatılmış
noktası yitmiş bir cümle mi?
Belki de içimizdeki o tek nokta,
kâinatın unutulmuş gözyaşıdır.
Keşke olmasa.
Ama öyle işte.
– Nihansu Serter
Comments